Eğitim Felsefeleri Bağlamında Geçmişten Günümüze Eğitimin Amacına ve Öğretmenlere Yüklenen Roller

Eğitim felsefesi, eğitimin amacını ve nasıl yürütülmesi gerektiğini sorgulayan bir alandır. "Nasıl bir birey yetiştirmek istiyoruz? sorusunun cevabı niteliğindedir. Dolayısıyla ülkeler eğitim sistemlerini ve programlarını tasarlarken bir felsefi anlayış belirleyip buna göre hareket etmelidirler. Aksi takdirde gidilecek yön belli değilken herhangi bir ilerleme kat etmeleri mümkün olmayacaktır. Eğitim programlarının uygulayıcıları olan öğretmenlerin de süreçte nasıl rol alacakları felsefi anlayış benimsendikten sonra netleşecektir.

Tarihten günümüze kadar eğitim sistemlerine hakim olan felsefi anlayışlar incelendiğinde, her birinin eğitime ve öğretmenin rolüne yüklediği amacın farklı olduğu görülmüştür. İdealizmin savunucusu olan Platon; öğretmeni; değerlerin taşıyıcısı, kültürlü, dürüst, evrensel değerlere sahip, insanları tanımada uzman, öğrenciye arkadaşça davranan, tutum ve davranışlarıyla öğrencide öğrenme isteği uyandıran bir pozisyonda tanımlamıştır. Platon'un görüşüne göre çocuklarda var olan iyiyi öğretmen ortaya çıkarmalıdır. Ama bu rol asla değişmez, çünkü ona göre eğitim herkes için her zaman aynı olmalıdır. Sadece lider ve yöneticilerin iyi eğitim almasını önemser, dolayısıyla elitçi bir anlayışa sahiptir. Platonun öğrencisi olmasına rağmen, onunla zıt görüşe sahip olan Aristo, her şeyin yaşantılar yoluyla sonradan öğrenildiğini söyler, ona göre kişilik yaşantıyla şekillenir. Aristo'ya göre öğretmenin görevi; kültürü ve bilgiyi aktarmak, konunun uzmanı olmak, sınıfta otoriteyi temsil etmek ve bu açıdan da katı kurallara sahip olmak ve daha çok ezbere yönelik yöntemler kullanmaktır. İdealizm ve Realizmden etkilenmiş olan Daimicilik ve Esasicilik eğitim akımlarının ortak noktaları; öğretmenin etkin rolü, öğrencilerin zihinsel kapasitelerini etkin biçimde kullanmaları ve büyük anlamda öğrencilerin ilgi, ihtiyaç ve isteklerinin ön planda tutulmamasıdır.


Eğitimi doğrudan etkileyen temel felsefelerden biri de Natüralizmdir. Hem idealizme hem realizme oldukça sert eleştiriler getiren Natüralizmin öncüsü olan J.J. Rousseau, eğitimin seyrinin doğadaki gibi yavaş olmasını, çocuğun doğasının merkeze alınmasını ve bu yapısına göre eğitilmesini önermiştir. Bu düşüncesini yansıtan birçok sözü bulunmaktadır. "Çocuklarınız gün boyu oynuyor diye hiç korkmayın; çünkü oyun onları hayata hazırlar" demiştir. Çocuğun eğitiminde rekabet, kıskançlık, arzu, heves, gurur, açgözlülük, korku, 'kısacası çocuğun ruhunu bozguna uğratacak' yöntemlerin kullanılmamasını söyler. Bu açıdan bakıldığında sınıftaki öğretmenin rolü de değişmektedir, öğretmen artık öğrenciyle beraber öğrenen, ona baskı uygulamayan, oldukça esnek bir tutum sergileyen bir konumdadır.


Rousseau'dan oldukça fazla etkilenen John Dewey, hem Amerika'nın düşünce ve eğitim sistemini hem de tüm dünyayı oldukça fazla etkilemiş olan Pragmatizm felsefesini oluşturan önemli eğitimci ve filozoflardan biridir. Yaparak yaşayarak öğrenme, okulun toplumun mikro bir uygulaması olması, öğrencinin yaşantıları yoluyla problem çözmesini sağlamasını amaçlayan Pragmatizmde öğretmen, yine beraber öğrenen, öğrencilere problem durumları oluşturan ama öğrencinin çözmesi için fırsatlar sunan, onun ihtiyacına ve ilgisine göre sınıf ortamını oluşturan kişidir. John Dewey'e göre en önemli olan şey eğitimde öğrenme isteğinin devam ettirilmesidir. Zaten bu olursa çocuk yaşam boyu öğrenmenin içinde olacaktır. Öğretmenin bireyi değerli kılması dolayısıyla toplumun da değer gören bireylerden oluşması mantığı vardır. Dewey, öğretmenin demokratik bir sınıf ortamını oluşturmasını ister. Eğitimin içeriğinde, sadece öğrenciler için yararlı olan ve gelecekte işlerine yarayacak ve yetişkin hayatlarında beklentilerini karşılayacak olan konuların bulunması önerilir. Dewey, düşünce ve eylemin birbirinden ayrılmamasını gerektiğini belirtir. Bu açıdan bakıldığında da kuram ve uygulamanın rolünün aynı değerde olması gerektiğini düşünür. Ona göre kuram olmadan uygulama temelsiz, uygulama olmadan da kuram yararsız olur. Hali hazırda ülkemizin de benimsediği İlerlemecilik eğitim akımının odak noktasını oluşturan tüm bu düşünceler çağdaş eğitimin nasıl olması gerektiği konusunda önemli bir çerçeve çizmiştir.
Kendi kültürümüzden eğitimle ilgili düşüncelere baktığımızda en önemli isimlerden birinin Antik Yunan felsefesi ve islamiyetin sentezini yapan Farabi olduğunu görürüz. Farabi'ye göre, en büyük erdem bilimdir. Ona göre, öğretim kolaydan zora, basitten karmaşığa, yakından uzağa gibi ilkelere göre oluşturulmalıdır. Farabi, çocuğa baskı yapılmamasını ve hatalarının uygun biçimde düzeltilmesi gerektiğini savunur. Altı yaşında çocuğun okula gönderilmesini ve on dört yaşına kadar okutulmasını vurgular. Bir anlamda zorunlu eğitimi tanımlamıştır. Öğretmenin; dindar, dürüst, bilgili, insaflı, temiz, kibar, çocuk eğitim ve öğretimini bilen, çocukların yeteneklerini tanıyabilen ve onlarla ilgilenen bir yapıya sahip olması gerektiğini savunur.


"Bilim ve sanatın itibar görmediği toplumları terk ettiğini söyleyen İbn-i Sina sadece tıp değil eğitim alanında da önemli öğretileri olan bir bilim insanıdır. Biruni, Mevlana, Aşık Paşa, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, hümanist görüşe sahip düşünürlerdir. Tüm bu düşünürler, çağdaş eğitim anlayışına oldukça yakın ilkeler ortaya koymuşlardır.


Yaparak yaşayarak öğrenme, çocuğun doğasına önem verilmesi gibi birçok yenilikçi düşünceye sahip olan Türk eğitimciler de Tanzimat sonrası yenileşme hareketlerinin başlamasıyla etkin roller üstlenmişlerdir. Emrullah Efendi, Satı Bey, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Ethem Nejat, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç cumhuriyete uzanan eğitimde aydınlanma sürecinin en önemli isimleridir. Köy enstitülerindeki topluma önder olan öğretmen modeli özellikle yeniden kurmacı anlayışın en önemli göstergesidir.


Geçmişten günümüze bakıldığında eğitim sistemimizdeki öğretmen rolleri programların da etkisiyle daha davranışçı, daha öğretmen merkezli, daha bilgiyi aktaran konumundan, bilgiye ulaşma yollarını gösteren, kendi de yaşam boyu öğrenen ve rehberlik eden rollere dönüşmüştür. Artık bilginin tek kaynağı olmayan öğretmen, öğrenmenin sonu olmadığını, mesleki gelişimin vazgeçilmez bir süreç olduğunu bilmek zorundadır. Öğretmenin öğrencilerine salt bilgi aktarma yükümlülüğü ortadan kalkmıştır. Günümüz öğretmeni, öğrencilerine, 21.yy becerileri gibi hem bilişsel, hem akademik, hem de onların gelecekte oluşturacağı kariyerlere katkı getirecek birçok özellik için öğrencisine liderlik etmesi gereken bir konumdadır. Öğrencilerinde farklılık yaratacak, mesleğini seven ve işine tutkuyla bağlı olan öğretmenler, eğitim sisteminin kalite sürecindeki en önemli unsurlardır.

WhatsApp Destek Hattı
(552) 877 0 877